
Türkler on asır süre ile İslâm’ın bayraktarlığını yaptılar. Kendilerini samimiyetle İslâm dinini kılıç/bilim kuvvetiyle yayma gayretine verdiler. Tabiri caizse, onlar İslâmiyet’in hem kılıcı hem de kalkanı oldular. Ona yeni ülkeler kazandırdılar. Hindistan’dan Balkanlara kadar geniş ülkelerde İslâm dininin yerleşmesini ve kökleşmesini sağladılar. Adalet getirdiler. Bu yüzden geçmiş tarihimizi bilmek ve onların izinde gitmek, atalarımızla iftihar etmek boynumuzun borcudur.
Kişinin kendi kavmini sevmesi ırkçılık değildir. Sahabeden Ebü’l Fesile şöyle anlatmaktadır:
O diyor ki bir gün Hz. Peygamber’e sordum:
“Ya Resulallah! Siz ırkçılığı yeriyor ve ‘Bu cahiliyet davasını güden bizden değildir,’ buyuruyorsunuz. Acaba kişinin ırkını sevmesi bir tür ırkçılık mıdır?”
Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır:
“Hayır, bu ırkçılık değildir. Ama kişinin zulmediyorken ırkına yardımcı olması ırkçılığın bir türüdür.”[1]
Ebu Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizler, kıldan örülmüş çarık giyen kimselerle harbetmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O kadar ki sizler bu Türklerle en sonunda mutlaka çarpışacaksınız. Onların gözleri küçük ve çekik, çehreleri kırmızı, burunları yassı ve incedir. Güzleri sanki bir örs üstünde çekiçle dövülmüş, derilerle kılıflı, sağlam kalkanlar gibidir.”[2]
Abdullah İbn Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendi’miz (sav) şöyle buyurmuşlardır:
“Türkler size dokunmadıkça sakın siz de Türklere dokunmayınız. Çünkü Allah’ın ümmetine vermiş olduğu bu mülk ve saltanat nimetini ilk defa bu Kantura oğulları onların elinden çekip alacaklardır.”[3]
Peygamberimiz (sav) Arapların Türklerle lüzumsuz yere harbe tutuşmalarını nerede ise kıyameti koparacak kadar büyük bir olay olarak görmüştür. Onun içindir ki “Türklerle çarpışmadıkça, kıyamet kopmayacaktır,” demiştir.[4]
Peygamber Efendi’miz İran ve Bizans’ın yıkılması için ellerini semaya kaldırarak dua ettiği halde, Habeşliler ve Türklere gelince onlara dokunulmamasını istemiş ve şöyle buyurmuştur:
“Habeşliler sizlere dokunmadığı sürece, siz de onlara dokunmayınız! Türkler size saldırmadıkça, sakın siz de Türklere saldırmayınız.”[5]
Peygamberimiz (sav) buyurdu ki “Şüphesiz ümmetimi çehreleri geniş ve yüzleri sanki derilerle kılıflı kalkanlar gibi sağlam bir kavim üç defa takip edecek ve sonunda onlara Arap yarımadasında ulaşacaklardır.”
“Ey Allah’ın resulü onlar kimlerdir?” diye sorulduğunda Hz. Peygamber:
“Türklerdir. Hayatın kudreti elinde olan Allah’a yemin ederim ki onlar mutlaka atlarını Müslüman mescitlerinin direklerine bağlayacaklardır.”[6]
Peygamberimizin ülkemizde en çok bilinen hadisi ise İstanbul’un fethiyle ilgili olanıdır.
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden ne ulu bir komutan, onun askerleri ise ah, ne güzel askerlerdir.”
Abdullah b. Beşr el-Hasami onun babasından, onun da kesinlikle Hz. Peygamber’den işittiğine göre Hz. Peygamber (sav) buyurmuştur ki:
“Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne ulu bir komutan, onun askerleri ise ah ne güzel askerlerdir.”[7]
Abdullah el-Müzeni’den gelen bir rivayette Hz. Peygamber (sav) buyurmuşlardır ki:
“Sizler şüphesiz Beni Asfar’la (Rumlar) çarpışacaksınız. Sizden sonra asıl onlarla müminlerden bir taife çarpışırlar. Onlarla harbeden bu müminler öyle insanlardır ki onlar Allah yolunda cihad ederler, Allah yolunda olmaktan ne bir kınayanın kınamasından ne de dedikodusundan hiç çekinmezler. En sonunda onlar İstanbul ve Rum ülkeleri olan yerleri teşbih ve tekbirler getirerek yok ederler, buraların surlarını da yıkarlar. Böylece onlar çok büyük mal ve servet ele geçirmiş olurlar. Bu mal ve servet öyle çoktur ki onlar bu malları aralarında bir bir saymak şöyle dursun kalkanları ile taksim ederler.”[8]
Buna benzer bir diğer hadis de bize Hz. Ali vasıtasıyla gelmiştir. Bu hadislerinde Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır:
“Ey Ali! Sizler bir grup müminle Beni Asfar’la çarpışırsınız. O müminler Allah yolunda şom ağızlıların ileri geri konuşmalarına aldırmazlar (cihad ederler) ve en sonunda teşbih ve tekbirlerle İstanbul’u fethederler.”[9]
Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber bir defasında “Siz hiçbir tarafı denizlerle çevrilmiş bir şehir duydunuz mu?” buyurmuşlardır. Çevresindekiler “Evet Allah’ın resulü işittik,” demişlerdir. Sonra Hz. Peygamber devamla: “Beni İshak’tan[10] yetmiş bin kişi ile şehre gaza edip saldırmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Onlar gelip de şehri kuşattıklarında ne silahla çarpışacaklar ne de okları bir işe yarayacaktır. Ancak ‘Allah’tan başka ilah yoktur. Allah her şeyden büyüktür,’ diye tekbir getirip hücum edecekler, böylece şehrin iki yakasından biri düşecek (onların eline geçecektir) Ashaptan Sevr demişlerdir ki ben Hz. Peygamber’in bu hususta ancak şöyle dediğini biliyorum. O demiştir ki: “Önce denizdeki taraf düşecektir. Sonra onlar ikinci defa ‘Allah’tan başka ilah yoktur, Allah her şeyden büyüktür,’ diyerek tekbir getirip hücum edecekler, öteki tarafta düşecektir. Sonra üçüncü defa ‘Allah’tan başka ilah yoktur, Allah her şeyden büyüktür,’ diyecekler, tekbir getirip tekrar hücum edecekler artık bundan sonra, kendilerine (şehrin kapıları) açılacaktır. Müslüman askerler şehre dalacaklar ve ondan ganimet elde edeceklerdir.”[11]
Fahrettin Paşa’nın Medine müdafaasında bulunmuş Türk Subayı Mülâzım İdris Sabih yazdığı şiirde diyor ki:
“Geçmemiş Türkçede Kays-ü Hasan’ın,
Yok bizde ne “Bürde” ne “Muallaka”
Yolunda baş veren Al-i Osman’ın,
Kan ile yazdığı tarihten başka.
Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz,
Can verir “cananı” vermez Türkler,
Ebedi “Hadimül Haremeyn’iz biz,
Ölsek de “Ravzanı” ruhumuz bekler.”
KAYNAKLAR:
İsmail Hami Danişmend, Türk Irkı Niçin Müslüman Oldu? Timaş Yayınları, İstanbul, 2008
Hakkı Dursun Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, İlgi Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2019
İmam Buhari, Sahih-i Buhari Tercüme Şerhi, (11 Cilt), Sağlam Yayınları, İstanbul, 2019
İmam Müslim, Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, (12 Cilt), Rıhle Kitap, İstanbul, 2017
Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler Selçuklular-Moğollar-Osmanlılar, Cilt I-II, Özgür Dizgi, Konya, 2002
Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Orta Asya’da İslamiyet’in Yayılışı ve Türkler Talas Nazariyesinin Çöküşü, Özgür Dizgi, Konya, 2001
Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Yeni İslâm Tarihi ve Türkler Türkistan’ın Araplar Tarafından Fethi, Cilt I-II, Dizgievi, Konya, 2001
Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Türk Boyları Arasında İslâm Hidayet Fırtınası, Dizgievi, Konya, 2001
Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Saadet Asrında Türkler İlk Türk Sahabe Tabii ve Tebea Tabiileri, Dizgievi, Konya 2000
Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Orta Asya Türklüğünün Büyük İslâm Kültür ve Medeniyetindeki Yeri, Dizgievi, Konya, 2000
İbrahim El-Hazimi, 7 Hadis İmamının İttifak Ettikleri Hadisler, Çev. Hanifi Akın, Karınca Kitap, İstanbul, 2004
Muhammed bin Süleyman Er-Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cilt I-II-III, İz Yayıncılık, Çev. Naim Erdoğan, İstanbul, 2019
Mehmet Ali Kulat, İstanbul’un Fethini Müjdeleyen Hadisin Değerlendirilmesi, https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=16186, 04.01.2021, Saat:10.00
[1] Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler Selçuklular-Moğollar-Osmanlılar, Cilt I-II, Özgür Dizgi, Konya, 2002, S.IV
[2] El-Buhari, Sahihu’l Buhari, IV, S.156
[3] Et-Taberâni, el-Mu’cemül Kebir, X.S.181., Es-Suyuti, Hasaisûl Kubra, II, S.434
[4] El –Buhari, IV, S.34-35. Sahih-i Müslim, XVII, S.37-38, Sünen-i Ebu Davud, IV,S.160
[5] Sünen-i Nesei, VI., S.44
[6] Ahmet b. Hanbel, V, S. 349; Ebu Davud, Es-Sünen, IV, S.160; El-Heysemi, Mecmau’z Zevaid, VII, S. 311; es-Suyuti, Hasaisu’l Kübra, II, S.435
[7] Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Hz. Peygamber’in Hadislerinde Türkler Selçuklular-Moğollar-Osmanlılar, Cilt I-II, Özgür Dizgi, Konya, 2002, S. 109
[8] Et-Taberani, VII, S. 22
[9] Et-Taberani, VII, S. 21
[10] Beni İshak (İshakoğulları): Bazı kimseler bunların Hz. İsmail’in soyundan gelenler olduğu iddiasındadırlar. Aslında Bunlar Osmanlı Türkleridir. Bazı tarihçiler Süleyman Şah’ın soyunun kırkıncı göbekten İshak Peygamber’in oğlu Ays’a ulaştığını kaydetmişlerdir.
[11] Sahih-i Müslim, XI., S. 359